1 Ocak 2017 Pazar

BAŞKA YERDE BULAMAZSIN

Muhtemelen tıp kitaplarında bile bulamayacağımız bazı tıbbı-nebevi bilgileri paylaşalım.Bilindiği üzre suyu oturarak içmek sünnettir,ayakta içmek hem sünnete aykırı hemde sağlığa zararlıdır.
ALLAH Dostu Münir Derman k.s. şöyle buyuruyor:
Ayakta su içmek mecburiyetinde kalırsınız :
Sağ ayak başparmağını yukarı doğru kaldırıp :
“ALLAHÜMME SALLİ ALÂ MEN ŞEREBE KAİMEN VE KUUDEN” diyerek içmelidir.
Bu hadistir.
Sağ ayak başparmağını yukarı kaldırmakta “BABENSKΔ refleksi müsbettir.
Mide yolundan içilen su bağırsağa geçmez.
"TABES" denilen, hastalıkta mide plöründe şiddetli sancılar olur.
Bu plörün kapamasıdır.
Burada da babenski müsbettir.
Ayakta mide yolu açılır.
Su doğrudan bağırsağa geçer.
Parmağı yukarı kaldırırsan yol kapanır.
O an için su midede kalır...
En iyisi oturarak içmektir...

16 Ekim 2009 Cuma

AŞK

Yahudilerin mübarek günü cumartesi yani saturday dir.satürn günü onlar için kutsaldır.satürn ise yüksek aklı simgeler ama maddeye dönük yüksek aklı..onlar bu özelliklerini sergilemektedirler zaten maddi imkanları en geniş olanlar olarak...
Hristiyanların mübarek günü pazardır yani sunday. güneş günü... güneş idrak,ego ve zahiri simgeler.ne ilginçtir ki hristiyanlarda egosuna ve zahire aldanmıştır.
müslümanların mübarek günü ise cuma dır.zahiri ve batını ile herşeyi toplamış kuşatmıştır.venüs günüdür cuma.venüs ise aşkı simgeler.maalesef artık biz müslümanlar aşkı değil de nefsi tercih eder olduk nedense...

25 Mayıs 2008 Pazar

tenzih,teşbih,tevhid

“Hak’ın varlığını yaratılmışlığın varlığından ayrı tut, tenzih et. Varlığı Hak’ın ilmindeki mânâlar olarak kabul et, teşbih et. Sonra ikisini de cem et, birleştir.” … Bu kâmillerin âdetidir. Ona makam-ı cem derler ve onda asla kusur ve yalan yoktur.“Ey ârif! Sen Hak’ın hakikatini idrak ettin. Varlığın ahad olduğunu bildin. Bundan sonra ister cem halinde ol ve Hak’da yok olan halkı/yaratılmışlığı gör. İster fark halinde ol ve âlemde yaratılmışlıktan başka bir şey görme Hak’ı da Hak olarak gör. Artık bu görüşler sana bir zarar vermez. Fakat cem ve ya fark halinden birini tastik edip de ötekini de inkar etme.”


“Sana gelen ilham senin hakikatindendir. Senin hakikatin ve sen ayrı olmadığın için sana gelen senden gelmektedir. Her “sen” ayrı bir ismin sûreti de olsa hepsi ALLAH isminin gölgeleridir. Ve sen sana gelen ilhamı öteki dediğin kullara fısıldadıkça yine kendine anlatmış olursun. Sakın başkalarına bir şeyler öğretiyorum zannetme.”Ey dil bu yeter iki cihanda sana iz’ânBirdir, bir iki olmağa yok, bilmiş ol, imkânHak söyleyicek sende, senin ortada , nen var?Âlemde senin “ben” dediğindir sana noksan.

18 Mayıs 2008 Pazar

AŞK

Aşk nedir diye sorarlarsa, dilemeyi terk diye cevapla
Dilemekten kurtulmayan kimse seçkin değildir.
Arif şahlar şahıdır ki alem onun üzerine saçılmıştır,
Şahlar saçılan hediyelere hiç iltifat eder mi ?

10 Mayıs 2008 Cumartesi

Paralel Evrenler ve Sitring Teorisi

Paralel evrenler kavramı bizim anlayışımıza göre; beden ve ruh,zahir ve batın gibi ikizlerin bilimsel anlatımıdır.İnsan bedeninin paralel evreni ruh,dünyanın paralel evreni berzah alemi,güneşin paralel evreni cehennem ..gibi...
Bilimsel anlatımlarda;paralel evrendeki ikizimiz ne yapıyor ise onu yapmaktayız.Bu durumu tasavvufta, ruhumuzda mevcut potansiyeli bedenimizle açığa çıkarıyoruz şeklinde anlayabiliriz.Daha doğrusu sufi öğretide ikilik yoktur,dolayısı ile mutlak fail olan HU nun batındakini fiil olarak zahir etmesi,görünmeyeni her an yeni yaratışlarla görünür etmesi olarak ifade etmek mümkündür..Birimin rabbi hassı, yani o birimi oluşturan esmadaki ağırlıklı isim ,kendisinde mevcut olan özellikleri,rabbi olduğu birimde fiil olarak ortaya koyması, ruhun bedendeki tasarrufudur.Esmanın da manalarınında sahibi,ALLAH tır.Dolayısı ile fail,fiil ve seyreden yine O dur.Fakat yaratış sistemi gereği, kesret (çokluk)boyutunda, batın-zahir, ruh-beden ve birimler olarak algılanma söz konusudur.Aslında çokluk TEK in fiillerinin sonsuzluğundan kaynaklanmaktadır.
Paralel evrenler gibi çokluk belirten eden ifadeler biz fiillerin anlayışına göredir.Bizim göreceli,vehmi anlayışımız açısından değerlendirecek olursak;ruh bedenin hayat kaynağıdır.Ruh olmadan bedenin hayatiyeti olmaz.Beden olmadan da ruhun fiilleri zahir olmaz.Beden berzah ile dünya arasında perde,berzah dünya ile ahiret arasında perdedir. Perde ifadesi kainat açısından uzay boşluğu,insan açısından esir isimleri ile tabir edilir.İnsan ile ALLAH arasında en büyük perde(esir)bedendir.Çünkü,vücut ve varlık ancak ALLAH a ait olması hasebiyle,O'nun dışında varlık sahibi olmaması sebebiyle,beden sahibi ruhun, yani insanın, kendini müstakil bir varlık olarak vehmetmesi en büyük perdesidir. Paralel evrenimiz olan ruhumuz, beden ve birimsel sınırlı bilinç boyutunda, aşağıların aşağısı (esfel-i safilinde) hem terbiye edici hemde arındırıcı görevindedir.Ne var ki bilincin arınması ancak vehimden kurtulmakla mümkündür.Vehimden kurtulmak ise ancak iman nuru ile mümkündür.İman nurundan mahrum olan birimin vehimden kurtulması asla mümkün değildir.Kendini ve algıladıklarını birimler olarak vehmetmekten ve gerçek faili idrak etmekten perdelidir.Paralel evrenimiz olan ruhun kendiliğinden ışık veren bir lamba olduğunu varsayarsak,ışığı beden,enerji kaynağını iman nuru olarak düşünebiliriz.
Sitring teorisi ise kısaca çokluğun göreceliliğini anlamamıza yardımcı olur.Örneğin bir sazın teline tek vuruş ile tek bir nota sesi işitilir.Fakat gerçekte bu tek tele tek vuruşla 8 notanın sesi de çıkmaktadır.Ama kulağın algılama kapasitesinin yetersizliği sebebiyle 8 notadan sadece o tek vuruş sonucu baskın olarak çıkan notanın sesi işitilir.İnsanda da tüm esma potansiyel olarak var olmasına karşın sadece baskın olan ismin ortaya koyduğu fiiller açığa çıkar ve bu sebeple değişik karakterler olarak algılanır.Örneği daha da genişleterek açacak olursak aslında 8 adet notalar da yoktur nota da tektir.Lakin işitme duyusunun noksanlığı sebebiyle notalar olarak algılanmaktadır.Esma da tektir,ismi azam olarak tümü birdir,takdiri ilahi gereği böyle algılanmasını dilemiş ve bu algılama kapasitesinde bu boyutta uygun vasıflarda birimler olarak fiillerini açığa çıkarmaktadır.

6 Mayıs 2008 Salı

Rakamlar ve Mertebeler 2. Bölüm


Mertebeleri unsurlarla değerlendirdiğimizde;

Zat mertebesi=ateş-(nefs)
Sıfat mertebesi=hava-(ruh)

Esma mertebesi=su-(şuur,kalb)

Ef'al mertebesi=toprak-(beden)

şeklinde mukayese edilebilir.(doğrusunu ALLAH bilir)

Bizim görüşümüze göre,esma ve efal boyutları sonradan olma özellikleri dolayısıyla yaratılmış niteliğindedirler.Yaratılmışların unsurlarla mukayesesine gelince;

melek : nefsi ve bedeni olmadığından, su ve hava unsurlarından müteşekkildir.

cin: nefsi,şuuru,kalbi,ruhu olup,bedeni olmadığı için;ateş,hava ve su unsurlarından meydana gelmiştir.

insan: dört unsuru da bünyesinde barındıran, zıtların cem edildiği en mükemmel yaratılmıştır.
Bununla beraber 99 ismin tümünün manalarını açığa çıkarma istidadına sahiptir.Diğer yaratılmışların bu özelliği insana kıyasla sınırlıdır.Burada hatırdan çıkarılmaması gereken bir husus var ki; insana bu özelliklerin tamamı da emaneten verilmiştir.Emaneti sahiplenen ihanet etmiş ve hakikatten perdelenmiş olur.

Mevcudatın varlığı izafidir,kendilerine ait müstakil varlıkları asla yoktur.Her birim kendisini oluşturan esma-ül hüsnanın terkiblerinden müteşekkildir.

5 Mayıs 2008 Pazartesi

Rakamlar ve Mertebeler

Dört rakamının ifade ettiği birçok anlam vardır.Dört mevsim,dört ana yön vs..Biz dört rakamının tasavvufta neler ifade ettiğine değineceğiz.
Tasavvufta dört mertebe anlatımı vardır.Bunlar: Zat,Sıfat,Esma ve Ef'al olarak isimlendirilmişlerdir.Zat mertebesi mutlak gaybtır ve tefekkür edilmez,bizzat ALLAH-U ZÜL CELAL'in kendisidir.Kendisini de hakkıyla ancak kendisi bilir.Yaratılmışların O'nu hakkıyla bilmesi muhaldir.Sıfat mertebesi O'nun kelam,basir,semi,hayy,alim,mürid,kudret ve tekvin gibi vasıflarıdır.Esma mertebesi 99 isim olarak bilinen esma-ül hüsna nın,yani isimlerin salt manalarının olduğu mertebedir.Ef'al mertebesi ise bu isimlerin manalarının aşikar olduğu başka bir deyişle isimlerin fiile dönüştüğü mertebedir.Bu fiiliyata dönüşüm isimlerin terkipler halinde oluşturduğu birimler ve bu birimlerin ortaya koyduğu fiiller olarak zahir olur.Aslında birimler olarak çokluk gerçekte yoktur.Bu çokluk anlayışı izafidir.Gerçekte var olan sadece Zat, O'nun sıfatları,isimleri ve fiilleridir.
Bu dört mertebeye işaret eden birçok misal vardır.En yaygın olarak kullanılan misal suyun dört halidir.Buhar,bulut,su ve buz..Namazların dört,üç ve iki rekat oluşuyla ilgili,dört mertebe üzerinde tefekkür edildiğinde,şöyle bir mukayese yapılabilir:sabah namazı iki rekattir,anlamı;henüz yaratma olmamış ve sadece Zat ve sıfat mertebesi mevcuttur.Öğle dört rekat,anlamı;esma ve efal mertebeleri yaratılmış ve dört mertebe de mevcut.Bizim görüşümüze göre; öğle vaktinin işaret ettiği esma ve efal mertebelerinin de varoluşunda, efal boyutunda melek ve cinlerin yaratıldığını henüz,bitki,hayvan ve insanın yaratılmadığını düşünüyoruz.ikindi vaktinin dört rekat oluşunun hikmetlerinden olarak yine dört mertebenin de var olduğu görülmektedir.İkindi vakti içerisinde bitki,hayvan ve insanın da efal mertebesine dahil olduğu görüşündeyiz.Akşam üç rekat,anlamı;kıyamet kopmuş ve dolayısı ile efal mertebesi yok olmuş,diğer üç mertebenin var,efal mertebesinin yok olduğu kıyamet saati.Yatsı tekrar dört rekat,anlamı;ikinci sur a üfürüşten sonraki,hesap ve cennet cehennem hayatı olarak efal mertebesinin yeniden var oluşu...
Namazın rükunlarını da dört mertebe ile mukayese edecek olursak;kıyamın Zat mertebesine, rükunun sıfat mertebesine, birinci secdenin esma mertebesine, ikinci secdenin efal mertebesine işaret olduğu düşünülebilir.Burada ek olarak; rükudan tekrar kıyama doğrulduktan sonra secdeye gidiş hakkında insanın halifeliğine işaret olduğunu düşünüyoruz.Bu kısa kıyamın insanın halifetullah vasfını gösterdiği kanaatindeyiz.Son oturuşun ise namazın asıl gayesi olan miraca işaret ettiği açıkça görülmektedir ki; son oturuşta ettehıyyatü okunmaktadır.
1. BÖLÜMÜN SONU...